19 Mart 2009 Perşembe

The 4400


Adını çokca duymuştum ama öyle çok dizi var ki ona gelmemişti vakit.Elime geçince çektim koydum arşive.Şu iki haftadırda izliyordum.Sonunda bitti.

İlk defa bitmiş bir dizi izledim,çok acıymış.Dr.House'da başrol oyuncularının işten kovulmasında yaşadığım yalnızlık hissinin çok daha yoğununu yaşıyorum.Yanında birde yan etkilerini 4400'ün..



Fantastik özelliğini Heroes dizisi gibi abartmadığından dahada çok sevdim.Herşeyin olabilitesi var.


60 yıl süresince kaybolan 4400 kişinin hiçbirşey hatırlamadan bir ışık topuyla dünyaya geri gönderilmesiyle başlıyor.Her birinin gittikce çoğalan yetenekleri var.Geleceğe gönderildikleri ve dünyayı kurtarmak için gerekli yetilerle geri döndükleri düşünülüyor.Bilim kurgu tadında gözükse de alakası yok.Hatta pek çok yeteneği etrafımızda görüyoruz.Tahminimce 44 kromozomdan yola çıkarak her yüz kişide bir aynı yetenek kullanılarak gönderilmişler.İyiler ve kötülerin çatışması geçiyor devamlı.İlginç yanı hangi tarafın iyi hangi tarafın kötü olduuna izleyen bile karar veremiyor çoğu yerde.


İleriki bölümlerde 4400lerin kanında bulunan promicin adında bi sıvıyı keşfediyorlar.Daha sonrada herkese promicin dağıtıyorlar.Ama bütün yetenekler iyi yönde olmuyor.Buda bazen çok acı sahnelere yol açıyor..

Konusu dışında dizi olarakta farklı ve başarılı.Dört sezondan oluşuyor ve başrol oyuncusu gibi bi durum yok hiç.Ona rağmen -başka dizilerdeki gibi- gereksiz ölümler yok.

Bazı dizileri izlerken 'Acaba herkes anlar mı bunu' gibi bi soru oluşuyor kafamda.Küçümsemek amaçlı deil.Sadece derin konular geçmesinden dolayı.Ve geneldede eğer böyle bi şüpheye düşmemişsem sevmiyorum o diziyi. Ama 4400de bu sorunun cevabını bol miktarda düşündüm.
Diziyle ilgili en çok şaşırıcağınız şey ise,böyle muhteşem oyuncuların nasıl böyle geri planda kalmış olması olucak.Eminim..