Hayatınızda eğer film kaçırıcaksanız bunlar Prestige,Benjamin Button ya da Equilibrium gibi filmler olmamalı.2002 yılında çekilmiş İsyan filmini ben daha 2 saat önce gördüm.Evet utanıyorum bunu söylerken ama yapıcak bişey yok =) Böyle bi filmi nasıl kaçırmışım daha da acısı en sevdiğim oyuncu olan Christian Bale'in bi filmini nasıl kaçırmışım inanamıyorum.
Filmde gördüümüz ilk ünlü oyuncu Prison breakten Lincoln olarak tanıdığımız Dominic Purcell. Prison izlerken Michael benim,Lincolnsa annemin adamıydı..Ama bilseydimki Lincoln sakallı bıyıklı o kadar dehşet gözükebiliyo annemin adama sulanırdım =) Şaka bir yana Dominic ve Christian'ı karşı kulvarlarda görünce Face to face filmi canlanıyor insanın gözünde.O anda içimde bi cayma duygusu uyandı.Çünkü sevdiğiniz oyuncuları düşman olarak izlemek çok kötü hislere neden oluyor.Bunu seneler seneler önce John Trovolta ve Nicholas Cage'in face to face'inde görmüştük. Neyseki Dominic bize kendini çok alıştırmadan öldürüldü filmde.. Aslında üzülürdümde o sırada Christian yani John'un yaptığı hareketlerin şokundaydım. Farkettiniz mi bilmiyorum Matrix(özellikle 1) süper bir filmdi ama başrol oyuncularının aşkını fln yansıtmakta zorlanılmıştı sanky. O aşkı tam hissedemedik bizler. Ama bu film öyle harika tasarlanmış ki zaten savaşta aşkta iç içe. Öyle savaşcı ruhlu bir adamın aşık olması bize tuhaf gelmiyor..
John'un ilk baskın sahnesindeki kavgası aynı Tirinity'nin kavga ettiği ilk sahneyi hissettiriyor.. John üst düzey bir rahip.Harika savaşabilmesinin nedeni düşmanın düşüncelerini hissedebiliyor olması..Hatta onlar düşünmeden bile önce.. Bu nedenle hamlelerini önceden hissedip engel olabiliyor. Aynı spider man gibi. =)
Filmin konusu şu.. The 4400deki promicinin yetenekleri kesiyor olması gibi burda da Prozium isimli bir madde insanların hislerini tamamen yokediyor.Bunu yapmalarının nedeni 3.dünya savaşı olması. 4. bir savaşın çıkması ve insan neslini tüketmesi korkusundan dolayı bir kent kurmaya karar vermişler.Tamamen hislerinden arınmış robot gibi insanların yaşadığı bir kent. Sabah-akşam bu ilacı almaları sayesinde hislerinden arınıyorlar ve hissiz kalmayada devam ediyorlar.Tabii birde isyancılar var.İlaç almayı reddedip kendi dünyalarını kuran hisli insanlar.. hayatta böyle deil midir bir bakıma? Kimisi acılarından dolayı hislerini kapatır.Aslında kendine ne kadar zarar verdiğini farketmeden hissizleşmeye başlar. Bi kesimde vardır ki hiçbi zaman utanmaz gurur yapmaz hislerinden ötürü..
Birgün John partnerinin isyancılardan olduunu örenir. Hiçbir hissi kalmadığı için onu gözünü kırpmadan öldürür. Silahını doorulttuu zamanki ortağının son sözleri zamanla kulağında çınlamaya ve rahatsızlık vermeye başlar..
''Ama zavallı ben,sadece hayallerimle yaşıyorum.Hayallerimi ayaklarının altına serdim.
Yumuşak bas çünkü üzerine bastığın şey benim hayallerim! ''
Önce kırılan prozium şişesinin yerine merkezden yeni bir ilaç almamaya başlar. Bu esnada yakalanan bi bayan isyancı konuşturulmak amaçlı öldürülmeden tutulmaktadır hapiste. Üst düzey rahip olduu için John konuşturmaya gider kadını. Ondan duyduklarınında sayesinde ilacı almayı tamamen bırakır John.
Önce yağmuru görmek için penceredeki kağıdı soyar.. Sonra merdivenlerden çıkarken trabzanın soukluunu hissetmek ister. Eldivenini çıkarıp tutar.Filmde bize tek tek aralanır duygular.. Johnla birlikte biz de başlarız hissetmeye. Bigün masasına oturur ve bakar ki tüm masadaki eşyalar aynı ve aynı konumdalarda duruyor. Farklı olma hissi uyanır burda da. Yerlerini oynatır. Ouff öyle tatlı anlatmışlarki hissettiklerini bi kez daha vuruldum adamın rol yeteneine. En güzel yeride ilk defa katil olduunu hissettiği yerdir.Yeni partnerine duygularını hissettirmeme çabasıyla isyancılardan birini öldürür.Adamın gözlerindeki bakış,ellerindeki kan.. Dehşetle katil olma hissinin acısını çeker John. Bi isyancı grubunun daha barınağını keşfettiklerinde John o renkli sığınakta keşfe başlar.Onların dünyası o kadar gri ki,bu renkliliğin içini nasıl okşadığını hisseder. Tek tek dokunur gramafona,karlı küreye.. Bi beethoven plağı takar. Ve burda müziğin hissi girer devreye.Elinden küreyi düşürür ağlamaya başlar. İnanın bana aynı hisleri sizde ilk kez hissediyor gibi oluyorsunuz.
Bir hayvan barınaanı ele geçirdiklerinde köpeklerin tek tek vuruluşu,her silah sesinin acısı Johnun yüzünden okunur.Bi köpek barınaktan kaçıp Johnun önünde durunca kucaana alır ve yüzüne acısına korkusuna bakar.. Ve incelensin bahanesiyle öldürtmez köpeği. İlk savaşınıda o köpek için verir. Bir sürü yüzbaşını öldürür köpeği buldular bagajında diye.
John artık duygularıyla yaşamayı örenir.Hapisteki kadının eşya kutusuna ulaşır ve onun kokusu olan kurdeleyi alır.Cebimde saklar.. Burası bana çok romantik gelmişti =) Kokulara karşı zaafım var saten,o adamın kurdeleyi nasıl kokladığını görsenis mest olursunus siz de..
En sonunda isyancıların yeraltı şehrini bulur ve isyancıların başı olan prison breakten tanıdığımıs Alex mahone,asıl adıyla William Fitchner bi teste tabii tutar John'u. Bir cihaza baalarlar ve hapisteki hatunun adını söyler John'a..
''Mary..''
İşte burası mükemmeldi filmin. Karşıdakinin düşüncelerini okuma yeteneği olan Alex,John'un Mary hakkındaki düşüncelerini okur ve şu sözlerle anlatır..
''Sol cebinde,onun kokusunu taşıyan bir kurdele var.Etrafında kimse olmadığında bazen onu kokluyorsun.Ama
yalnızca ona sarılarak tatmin olabileceğini hissediyorsun''
Hislerini yeni yeni kazanan bi adamın sevdiği kadına,kadınına hissettiği sarılma isteği beni benden aldı.. Birini sevince ne kadar ona ihtiyaç duyduumusu ve belki bizimde John gibi aslında bunun tutkusunu içimizde nasıl hissettiğimisi düşündüm durdum. Ve John pek çoumus gibi yapmadı.Kendini ve kurtarmak üzere olduu isyancıları riske atarak kadınını idama giderken son bir defa görmeyi istedi. Kadını kaybettik filmde. Ama Johnu takdir ettim yinede.Önemli olan ölüm deil sevgisinin gücüydü.Ölümüne engel olamadı ama Johnun yüzünde gördüümüz o acı ve aşk filmi bi kere daha takdir etmemi sağladı..
Anlatmakla yaşatabileceğim duygular deil,bu yüzden sahnelerini anlatmakta çekinmedim. Sonunu bilsenisde yinede oturup izlemek isticeenis bi film.
Son sahnelerde büyük kavgaların içinde John'u beyaz kıyafetlerle gördük ilk defa.Daha önce bu tür hiçbi filde beyaz kıyafetlerle yapmamışlardı dövüş sahnelerini.Siyah kadar asil olmasada çok güzel ve kendine has durmuş kıyafeti.
Sonunda...Peder ve rahip karşı karşıya gelince..Peder hissettiğini itiraf ediyor.''Beni öldürmen,hisseden bi insanı öldürmen büyük bi yük.Bu yükü ödeyebilicek misin?'' diyor..
Feriştaha benzicem belki ama o sahneyi başka türlü yansıtamam.. John edeleli vücudu seksi duruşu ve harika bakışlarıyla ''I pay gladly..'' diyor ve bizi bitiriyor.. =)
Prozium ilaç merkezlerindeki bombalar patlıyor..
Rahip John Preston ağlıyor..
Kız köpeği okşuyor ve köpek kızın elini yalıyor..
Ve şavaşı hissedenler kazanıyor!..
Ve şavaşı hissedenler kazanıyor..
Ve şavaşı hissedenler kazanıcak..
Her zaman..